Adı Yok
- Deniz Aşık

- 17 Nis
- 1 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 May
Üşüdük biz,
yıllar geçti, geçiyor,
ama dünya hâlâ donmuş bir yerinden tutuyor bizi.
İnsan dediğin —
hava kadar soğuk,
rüzgâr kadar keskin.
Ve vicdan…
o zaten mezar gibi sustu.
“Sıçayım sizin medeniyetinize!”
demeyi bile öğrenemedik.
Çünkü dilimiz,
başkalarının çığlıklarıyla gömülmüş doğdu.
Susmayı öğrettiler,
bir bayrak gibi katlayıp cebimize koyduk çaresizliği.
Bir sabah daha.
Yastığımda cenaze ilanı.
Uyanmadım,
yine hatırladım sadece.
Baş sağlığı mesajıyla açılıyor perde.
Öğlene doğru,
bok gibi kokan umutlarımı
biraz deterjan, biraz Allah’la yıkadım.
Çamaşır ipine astım.
Kurusun diye değil,
görsünler diye.
Bakın lan,
ben hâlâ buradayım!
Akşamüstü
kendime pembe bir gökyüzü çizdim
ama kimse görmedi.
Eski gökyüzünden kalan boşluklarla,
suskunluktan yapılmış yıldızlarla…
Galaksinin adı: Ben.
İçi boş,
ama hâlâ dönüyor.
Ve akşam oldu.
Beyaz bayrağımı yavaşça salladım —
sanki savaşı ben başlatmışım gibi.
Oysa sadece duruyordum.
Gecenin karanlığına yürüdüm sonra.
Sokak lambaları suskun,
duvarlar ağlıyor gibi.
Tanrılar?
Gülmüyordu yüzüme...
Dualar değil artık yazdıklarım —
bildiriler.
Kendime manifesto bırakıyorum.
Her dize,
bir enkazın üstüne atılmış taş.
Ve yazıyorum:
“Yokum ama yerime bir şey var artık.”
Henüz adı yok,
ama dili kanıyor,
durmadan yazıyor.