top of page

ANTIDISCIPLINARY POETICA

Bugün, takvim 21 Haziran—

gönlüm, nihayet yazla delinmiş.

Yüzüm güneşin altında kavrulurken,

hayatım da gölgede pişmedi mi zaten?


Evim var artık—

kendi ellerimle kazıdım duvarını,

betonun içinden bir kalp çıkardım.

İçinde ne varsa—fırtına, sessizlik,

hepsi yerini buldu.


Bahçem bitecek birkaç güne.

Toprak sabırla susuyor; 

Ben köklerimle konuşuyorum artık.


Seni tanımadan önceki halimdeyim—

bir taşın içinde gizlenmiş

ve henüz suya kavuşmamış bir tohum gibi.

Tanrım,

ne olur,

artık çiçek açmak istiyorum

olduğum yerden,

göç etmeden, kaçmaya gerek kalmadan.


Gerçek olmayandan

gerçeğe doğru uzan bana.

Karanlıktan ışığa,

uykudan uyanıklığa,

ölümden ölümsüzlüğe—

Kendi varlığımın merkezinde

bir dua gibi

dimdik duruyorum:


Om Shanti.

  • 14 Haz

Unutmak —

bir gölgenin beline dolanmak değildir sadece;

ışığın dilinden düşmektir,

bir sözcüğü sanki hiç var olmamış gibi

karanlığa gömmektir.

Ben seni oraya,

ışığın doğmadığı yere bıraktım.

Bir yıl: zaman değil artık,

paslı bir saat kadranı,

sonsuzluğa tutunamayan bir yelkovan.


Teslim oldum güneşe.

Param var biraz —

hayat şu an

çok katlı, çok kremalı bir unutuş pastası.

İçine her bıçak girdiğinde

sessizlik sızıyor tabaklara:

bir tür şekerlenmiş yalnızlık.

Allah kolaylık versin —

hem bana, hem

mutfakta sıralanmış susturulmuş tanrılara.


Köy halkı aynı efsanede tutsak —

dedikodudan yapılma mantralarla

ışığa doğru,

Zihinleri açık,

ama beyinler küf tutmuş.

Elleri dua ediyor,

ama tırnaklarında dünyanın kiri...


Yeteneklerim var,

ölçülemez bir tartıda:

Newton’un terazisi bile şaşar bana.

Çünkü ben,

alışveriş sepetlerine sığmayan bir rüzgârım —

kur dalgasına çevrilemeyen

bir kıpırtı belki.


Yalnızlığa fazla güzelim belki.

Aynı yanlışı bir daha giymemek için

çırılçıplak yürüyorum içimde —

adımlarım, geçmişin izlerini reddediyor.

Keyfim gıcır, Allah asıl sana kolaylık versin…


Evimde huzur var şimdi.

Sessizlik,

cam kenarında açan bir çiçek gibi.

Bu hafta spora başlıyorum —

belki karın kaslarım belirir,

ama asıl derdim:

içimde kıvrılmış kelimeleri

birer birer eritmek…


Ve sen —

sen artık bir renk değilsin.

Spektrumun dışına düşmüş bir boşluk,

ışığın uğramadığı bir kör nokta.

Seni oraya terk ettim:

ışığın unuttuğu yere.

Yeni bir gökyüzü seçtim kendime:

Görsen nasıl yakıyor maviliğiyle…

Bugün, hayatın kenarında oturuyorum.

Kıyametin tam öncesinde,

Yavaş büyüyen bir hayalin

çürüyen kökü gibi…


Bekledim.

Artık neyi beklediğimi bile hatırlamıyorum.

Kapılar açılmadı,

içimdeki oda karardı.

Gölgeyle aynı dili konuşur oldum.

Gün ışığı artık fazla gürültülü.


Adımı unuttum —

ne bir ses çağırdı,

ne bir iz aradı.


Boşluk büyüdü içimde,

bir ev gibi kuruldum ona.

İçini döşedim sessizlikle.

Yalnızlığımdan başka misafirim olmadı.


Sırtımda fermanlar —

hiç yazılmamış yasalarla mühürlü.

Yüzümde maskesiz geceler,

ellerimde kesik zaman.


Artık ölmeyi değil,

olmamayı bekliyorum.

Varlık fazla kalabalık,

ben

hiçliğin kıyısıyım,

yokluğun müsveddesi…

bottom of page