top of page

ANTIDISCIPLINARY POETICA

Herkes sokakta!

Ellerde bayraklar, karanlığı delen sloganlar,

parmak uçlarında umut taşıyan çocuklar.

Ve ben —

Kabuk tutmuş yalnızlığımda oturdum.

Tenim, ekran ışığında solmuş bir ayet;

Sessizlik, dövme gibi işlenmiş üzerime.


Ülke…

Kendi kanıyla çizilmiş bir harita,

yaralı, suskun ve izlemekten yorulmuş.

Her köşesi parmak izi dolu.

Klavyelerde devrim yok,

zırhlarımız dijital.

Bir halk masalının sansürlenmiş satırı:

“Bir varmış, bir yokmuş” değil,

“Hep yokmuş.” gibi.


Bu hikâyede kötüler kazanıyor.

Altın tahtlar,

Kan göllerinin ortasına kurulu.

İyilik bir çiçekse,

her mevsim kasıtlı kurutulmuş.


“Işık kazanır sonunda,” derlerdi masallarda.

Ama büyüdükçe fark ettim,

galiba o masallar

bizim için yazılmamış.

Çünkü hayatın satır aralarında

hep kötüler kazandı şimdiye dek —

Ve biz sadece izledik,

adaletin nasıl yavaş yavaş

silindiğini harflerden.


Bir gelecek var mı?

Belki.

Belki de biz sadece,

aydınlığın son yenilgisini belgelemekle görevliydik.

Belki de var olmak,

kayıt tutmaktı:

Kanla ve gözyaşıyla.

Sabah uyandım,

hatırlayamadım kim olduğumu.

Adım yoktu, geçmişim silinmiş,

sadece bir gölgeydim yine.

Yatak, kedi tüyü.

Ben, dağın tepesinde,

ilk sigaramın dumanıyla

gökyüzüne imza atıyorum:

“Buradaydım ama kim olduğum meçhul.”


Ciğerlerimde protest bir şarkı—

adı “Bir paket daha”,

fon müziği: hırıltı.

Güneş bile istifa etti gökyüzünden,

dedi: “Buna ışık yetmez.” 

Her gün, kara kışın bir uzantısı…


Oturmuşlar masaya,

geleceğimi konuşuyorlar:

“Yıl sonuna kadar sanatını ticarete çevir.”

Bi susun allasen.

Oysa ben,

fırçamı tutacak gücü unuttum.


Duvarda tuval aylardır doğum sancısında,

boyaları bile vazgeçmiş.

Eksik ve yorgun.


Evin içinde ağır ağır büyüyen bir sessizlik—

hani şu annemin gözlerinde gördüğümden.

Zaman sadece soluyor,

ömür değil, nefes değil,

sadece bir eksilme.

  • 13 Mar

Kırlara taşalım dedim,

tohumlar filizlendi ruhumda.

Bıraktığın izler,

bisiklet zincirinden düşen

paslı halkalar gibi kaldı

geçmişin ovalarında.


İç çekişlerle başlayan sabahların tadı,

geride bıraktığım şehirlerin

anlamsızlığında gizli.

Vadinin ötesinde bulanıklaşan deniz,

tuvalde yarım kalmış resimler…


Çiçek açan ağaçlara bakıp

alkış tuttum diye

hafifler mi yüküm?


Eh, zincirleri değiştirdik ya—

Artık kim tutar beni,

yeniden paslanana kadar…

bottom of page