top of page

ANTIDISCIPLINARY POETICA

Kaybolmuş bir şifreyim, eksik bir nükleotit.

Yıldızları yanlış sırayla dizilmiş bir gökyüzü gibi,

içimdeki amorf tanrı,

harflerden kendine yeni bir isim yaratıyor.


Hayat, Mart kedisi gibi sıçrıyor faturalara,

açık pencerelerden geçip

boş odalara karışıyor rüzgâr.

Ne yukarı ne aşağı,

askıda bir âşık anomalisi,

eksik dizilimlerimde yalnız bir beden taşıyorum.


Baharın ilk günleri,

bileğimde çözülmüş bir marteniçka.

Leylekler döndü köye sessizce.

Bir mucize bekliyordum,

kırmızıyla beyazın düğümü açıldığında.

Bana dair hiçbir şey taşımadılar,

ne unuttuklarımı getirdiler

ne de götürdüklerini geri verdiler.

Sadece kanatlarıyla

uçsuz bucaksızlığı işaret ettiler.


Ben hâlâ buradayım,

çözülmeyi bekleyen son düğüm,

uçurumun kıyısında bir ip gibi.

Göğe bakıyorum

hangi yöne savrulacağımı bilmeden.


Hayat nasıl geçiyor, sevgili?

İncecik bacakların taşıyamadığı gövdeyle

otel koridorlarında kaybolmuş bir ruh gibi.

Bozuk asansör, karanlık ara katlar—

gidip geldim gecelerce.

Ben bulamadım çıkış yolunu.

Sen buldun mu?

Kışın alaycı maskesi geziniyor sokaklarda,

bir ihtimal, son kez mi diye sorarak

yüzüme çarpan soğuk geceler.

Güneş, ellerimi bırakma.

Biliyorum, karanlık bitti diyemem,

Amatem’in sesi hâlâ camın kenarında,

düşler kadar yorgun ve ağır.


Toprak uyanıyor,

sert bir kabuğun altından.

Kırılıp düşen hayallerin enkazında,

çiçekler inatla yeşeriyor.


Her sabah pahalı kahvemle,

kaderimi içiyorum yudum yudum.

Tat aynı: yanık umut, soğumuş ihtimaller.

Hadi Mart, bana da bir bahar uydur.

Ölüler kadar suskun,

çimenler kadar sabırsızım.


Ovanın kuşları,

uyandırın denizi,

soğuk göğsümü parçalayarak

sabahın alnına çarpa çarpa

geliyorum...


Günler ip gibi sıralanmış önümde,

Zaman bir sandalyeye oturmuş,

beklemekten sıkılmış bir ihtiyar gibi derin derin iç çekiyor.

Bense çoktan yok oldum, bedenim hâlâ ekmek peşinde.


İnsanlar… ah insanlar, plastik meyve gibi, parlak ve kokusuz,

Cümleleri boş, gözleri umutsuz.

Konuşsalar da duymuyorum, baksalar da görmüyorum,

Kendi yalnızlığımda bir koloni kurdum, bayrağım siyah.


Hayallerim eski bir takvim yaprağı gibi sararmış,

Uzak, o kadar uzak ki, belki başka bir gezegenin atmosferinde.

Göz kapaklarımın ardında başka bir dünya var…

Ve uyumak, dünyadan istifa etmenin en nazik biçimi.


Şubat… yine geldi geçti, bedenim bir mezar gibi soğuk.

Havaya cemre düştü dün, titreyen solgun ruhuma çarptı.

Şimdi bekliyorum, bakalım hangi yanımdan çiçek açacağım,

Ya da açabilecek miyim? 

Belki de sadece yosun kaplar yüzümü.


Bahar gelirken ben hâlâ kışın dibinde.

Sarkaç sağa sola salınır, ben hep ortada kalırım.

İşte böyle, ben yabancıyım bu dünyada,

Bir hayalet, bir hiç.

Ama yine de—

Her gece yıldızlara bakıp,

Kendi karanlığımda bir ışık ararım.

bottom of page